Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
“aşk ne demek sen biliyor musun he? aşk böyle lunaparktaki tahta ata benzer; üzerinde hani bir ileri bir geri, böyle gidiyormuşsun gibi bir his. sanki bir yere gidiyorsun, ayağın yerden kesiliyor, bir coşku… bi sikime gittiğin yok!” duvara karşı ne güzel filmdin sen be! karnımdaki sıcaklık, kafamdaki karışıklık kaybolmadan anlatmaya başlamalıyım: ilk çıktığı zamanlardan kalma lakırdılarla beynimde cinsellik ile işi götüren filmler kategorisine yerleşmişti duvara karşı. halbuki filmin bir derdi, hikayesi, estetiği varmış ve ait olduğu yer; en sevdiğim kategori olan, hayat gibiymiş. karakterlerin hep o, kendini tamamlama yolculuğu hayatın kendisi değil de ne? bitirmeye çalıştıkları yaşamlarına berbat görünen tercihlerle tutunmaya çalışmaları aslında deli gibi yaşamak istediklerini göstermiyor mu? yaşamak ama nasıl? belki yarım kalmış tüm kitapları tek tek kapatarak ve “evet, bu benim tercihim,” diyerek devam etmek yola. “yaşamak, dans etmek, kendi istediğimi yapmak istiyorum.” derken dü...
 "biz yazmanın yalnızlığına dünya'yı sevmek için gideriz. çırpına çırpına severiz kaderimizi. çekilip geldiğimiz kalabalık harflerimizde çınlar durur. yaza yaza bir başka kalabalık yalnızlık yaratırız.     biz bir sarkacız. kalabalık ve yalnızlıktan yapılmış bir sarkaç. yok başka güzelliğimiz. iyi ki biz sarkacız."  şükrü erbaş, otların uğultusu altında                                                                       *****   tüm sahili gezdim. son mavi deniz kabuğunu bulamadım. deniz kokan, tortulu, mat bir kabuk buldum. benden başka kimseye güzel gelmedi.  aldım eve getirdim onu. duruyor bir kutuda. güzelin kaderidir bu; sökülmek, koparılmak ve çok geçmeden sıradanlaşmak. yine de güzele sormak lazım, kumsalda güzelliği takdir edilmemiş bir halde beklemeyi, evinden uzaktaki o...
arkadaş, sana mektup yazmak eski bir çantayı boşaltmaya benziyor. içi dolu bir çanta bu. işe yaramaz fişleri, yarısı çiğnenmiş sakızları, bozuklukları, kalemlerimi, küçük bir defteri ve parfümümü yatağın üzerine döküyorum tek tek. Hepsi birbiriyle alakasız görünen ama benden bir iz taşıyan parçalar. mektuplarım gibi...  al işte, defterden bir sayfa: arkadaş, tarihim filmlerle şarkılarla tekerrür edip duruyor: " o, beni değil kafasında oluşturduğu s.ophy'yi seviyor. o yüzden hiç bir zaman tatmin olamayacak fakat benden başkasına da gidemeyecek."  surete duyulan sevgi yani sureti sevmek. sevmek zamanı filmini bilirsin, bir sahne vardı; halil, meral'i istemiyor ve onu " ben sana değil resmine aşığım. bu seninle alakalı bir mesele değil, resmin ile benim aramda!" diyerek reddediyordu. ne kadar uç geliyor kulağa değil mi, ne kadar absürd? ben bu sahneden sonra filmi biraz durdurmuş ve bir süre izleyememiştim. sindirmem lazımdı.  çünkü ben bu sahneyi adım gibi bil...