" eğer insanların içine bakabilseydik , manzaralar bulurduk. benim içime bakabilseydik, kumsalları bulurduk." diyor agnes varda. insanlara bakarken onların, kim olduğundan çok kim olabilecekleri ile ilgilenen benim için hazine niteliğinde bir değerlendirmeydi bu. agnes başka manzaralardan ziyade kendisininkine yönelince ben de ister istemez, aynı hızla içime yöneldim. kızıl ahşaptan yapılmış berrak, küçük bir pencere ile ulaşılıyordu ruhuma. benim nasibimde heybetli kapılar, uzun kolonlar yoktu belli ki. küçük bir pencerecik vardı. üzerinde " beni iç!" yazan şişeden bir yudum aldım ve açtım pencereyi. reçineye ihtiyaç duyan bir kemanının gıcırtısı ile çöl karşıladı beni. süt renkli kum tepeciklerinden oluşan, hafif rüzgarlı, mavi göklü sonsuzluk... derinlerden gelen, kaynağı belirsiz bir ses kaplıyordu her yeri. toza çarpıyor, kuma çarpıyor sonra rüzgara karışıyordu. " şimdi bildim.." diyordu ses.. " insan insan derler idi, insan nedir..." bilme...
bizi aynaların ardından gözetliyorlar pol.*