Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
“ Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı” yaşadığım tüm güzel anlarda bu dizeleri mırıldanırken buluyorum kendimi. biraz değiştirerek “yaşamaya dair ilk anı bu olmalı.” ân öyle bir şey ki alıyor gerçekliği, eğiyor büküyor ve kendisininkini dayatıyor. bir film sahnesine, bir diziye, bir şarkıya çeviriyor. “şu an gerçekten yaşıyorum ve bu unutulmamalı.” sahildeyim. bizimkiler denize indi bense bir ağacın altında oturuyorum. sırtımı kütüğe dayadım. yer geliyor bir kütük bin yastığa bedel oluyor, yemin ederim. rüzgarla öpüşüp koklaşıyoruz biraz, tadı tuzlu ve ıslak. bugün pek kimseler yok etrafta. Allah’ım ne şans, meraklı bakışlardan bir parça uzak kalabilirim. arada denizi izleyerek kitap okuyorum. anna karenina’yı almıştım yanıma aslında, bin romana bedel tek bir roman. roman okumak istemediğim zamanlar içinse “kalanlar” ve “unutuş ve hatırlayış”. ne alaka derseniz ki valize koyarken ben aynen öyle demişt...
ne zaman vazgeçmiştim günlük tutmaktan bilmiyorum ama  ne zaman tekrar yazmaya başladığımı hatırlıyorum; 31 ocak salı. çok konuştuğum ama yeterince anlat(a)madığım* bir gece vaktiydi. günlüğün ilk cümlesi ise  şöyle: “ bir zehrin vücuda usul usul nüksetmesine benziyor anlatma isteği.”  gördükleri, duydukları ve düşündükleri ile zehirlenen bir hastayım ben. doluyor, doluyor,doluyorum… akamıyorum. rahmetli büyük annem uzun ve kemikli işaret parmağı ile baş parmağını birleştirerek “bir kişicik…” derdi. tüm sessizlikler, sohbetler, yemekler, seyirler bu söz ile aniden bölünürdü. alakalı alakasız bir anda bir inleme “bir kişicik…bir kişicik olsa…” bir kişicik, sözün karşılık bulacağı bir kişicik. dost, yaren, yoldaş bir kişicik.  o kişiyi aramakla geçiyor ömür. tüm yaşanmışlıklarımızı o kişi için biriktiriyoruz. vuslat geciktikçe bir sıtma sarıyor bizleri. söz birikiyor da  muhabbetten uzakta, acıta acıta çıkıyor ağızdan. kalem  beyaz mürekkep ile yazıyor . dold...
annemin makyaj aynasının önünde, siyah bir müzik kutusu vardı. çocuk kucağımı dolduracak kadar büyüktü, ahşaptı. içi kırmızı kadife kumaş ile kaplıydı. bir büyük gözü, iki tane de küçük çekmecesi vardı. kapağını açtığınız zaman beyaz bir balerin sizi karşılardı. aslında plastikti ama mermerden oyulmuş gibi görünürdü. sağ bacağı dizden bükülmüş halde tek ayağının üzerinde, parmak uçlarında kalkarak dimdik dururdu. incecikti. mükemmel bir melodi eşliğinde döner dururdu. kimsenin beni görmeyeceğinden emin olduğum zamanlarda kara kutunun başına gider, balerinimi izlerdim. ona hayrandım. üstelik balerinin dans ettiği müzik adını o zamanlar koyamadığım acı tatlı bir melodiye sahipti. mutlu bir son gibi gelip otururdu boğazıma. o melodiyi bir daha bulamadım hiç. bazen diyorum ki artık dinlesem de tanımam. çölde leyla'yı gören mecnun gibi devam ederim yoluma, "leyla, leyla..." . çünkü biliyorum o melodi geçmişin sadece bana ait bir yerinde, anıyı düşe katarak biçim değiştirdi. yi...