o melodiyi bir daha bulamadım hiç. bazen diyorum ki artık dinlesem de tanımam. çölde leyla'yı gören mecnun gibi devam ederim yoluma, "leyla, leyla..." . çünkü biliyorum o melodi geçmişin sadece bana ait bir yerinde, anıyı düşe katarak biçim değiştirdi.
yine bazı eserlerde geçmişten kalma o lezzeti damağımda hissettiğim olur . bach, g minor bunlardan biri. boğazımda aynı buruk tadı alırım onu her dinleyişimde fakat gözlerimde canlanan oyun değişir. siyah ahşap kutunun yerini kocaman bir piyano ve ince uzun parmaklar, frak giymiş bir adamın kolları alır. adam eteklerini savurarak oturur yerine ve çalmaya başlar. parmakların tuşlarla buluştuğu ilk an nereden geldiği belli olmayan bir parmak kız tırmanır piyanonun üzerine. yeşil eteği, beyaz bluzu ve saçlarına takılmış kocaman pembe çiçeği ile. piyanist çaldıkça kız döne döne dans eder tuşların üzerinde. bir uçtan bir uca... uzun saçları kendi rüzgarına karışmış, gözleri kapalı. bir trans halinde sanki. sanki bizim görmediğimiz bir düşü görüyor. piyanistin yüzünde gururlu, olgun bir tebessüm; bu işte ne kadar iyi olduğunu biliyor. müzik yavaşlıyor sonra parmak kızın yeşil eteği havalanıyor ve bacaklarının etrafına dolanıyor. son nota işte tam o an çalıyor. içine çeken bir sessizlik. parmak kız gözlerini açıyor. piyanist ile bir an bile göz göze gelmeden düzeltiyor üstünü. hızlı ve kararlı adımlarla geldiği yerden geri gidiyor. onun gidişini izliyor usta müzisyen. sonra o da geldiği gibi gidiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder