Ana içeriğe atla


annemin makyaj aynasının önünde, siyah bir müzik kutusu vardı. çocuk kucağımı dolduracak kadar büyüktü, ahşaptı. içi kırmızı kadife kumaş ile kaplıydı. bir büyük gözü, iki tane de küçük çekmecesi vardı. kapağını açtığınız zaman beyaz bir balerin sizi karşılardı. aslında plastikti ama mermerden oyulmuş gibi görünürdü. sağ bacağı dizden bükülmüş halde tek ayağının üzerinde, parmak uçlarında kalkarak dimdik dururdu. incecikti. mükemmel bir melodi eşliğinde döner dururdu. kimsenin beni görmeyeceğinden emin olduğum zamanlarda kara kutunun başına gider, balerinimi izlerdim. ona hayrandım. üstelik balerinin dans ettiği müzik adını o zamanlar koyamadığım acı tatlı bir melodiye sahipti. mutlu bir son gibi gelip otururdu boğazıma.

o melodiyi bir daha bulamadım hiç. bazen diyorum ki artık dinlesem de tanımam. çölde leyla'yı gören mecnun gibi devam ederim yoluma, "leyla, leyla..." . çünkü biliyorum o melodi geçmişin sadece bana ait bir yerinde, anıyı düşe katarak biçim değiştirdi.

yine bazı eserlerde geçmişten kalma o lezzeti damağımda hissettiğim olur . bach, g minor bunlardan biri. boğazımda aynı buruk tadı alırım onu her dinleyişimde fakat gözlerimde canlanan oyun değişir. siyah ahşap kutunun yerini kocaman bir piyano ve ince uzun parmaklar, frak giymiş bir adamın kolları alır. adam eteklerini savurarak oturur yerine ve çalmaya başlar. parmakların tuşlarla buluştuğu ilk an nereden geldiği belli olmayan bir parmak kız tırmanır piyanonun üzerine. yeşil eteği, beyaz bluzu ve saçlarına takılmış kocaman pembe çiçeği ile. piyanist çaldıkça kız döne döne dans eder tuşların üzerinde. bir uçtan bir uca... uzun saçları kendi rüzgarına karışmış, gözleri kapalı. bir trans halinde sanki. sanki bizim görmediğimiz bir düşü görüyor. piyanistin yüzünde gururlu, olgun bir tebessüm; bu işte ne kadar iyi olduğunu biliyor. müzik yavaşlıyor sonra parmak kızın yeşil eteği havalanıyor ve bacaklarının etrafına dolanıyor. son nota işte tam o an çalıyor. içine çeken bir sessizlik. parmak kız gözlerini açıyor. piyanist ile bir an bile göz göze gelmeden düzeltiyor üstünü. hızlı ve kararlı adımlarla geldiği yerden geri gidiyor. onun gidişini izliyor usta müzisyen. sonra o da geldiği gibi gidiyor.  



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

 "sihirli bir taca sahip olan küçük bir prens varmış. kötü kalpli büyücü onu kaçırmış. onu dev bir kulede bir hücreye kapatmış ve sesini de alıp götürmüş. hücrenin parmaklıkla kaplı bir penceresi varmış ve prens de oraya durmadan kafasını vurarak birilerinin onu duymasını ve onu kurtarmasını umuyormuş. taç kimsenin duymadığı kadar güzel bir ses çıkarıyormuş, çıkardığı ses kilometrelerce öteden duyulabiliyormuş. ses o kadar güzelmiş ki insanlar havayı hapsederek onu saklamak istemiş. prensi hiç bulamamışlar. hücreden dışarı hiç çıkamamış ama çıkardığı o ses her şeyin içini güzellikle doldurmuş."
herkesleşiyorum galiba, diye geçirdim içimden. kafamda uçları birbirine dolanmış ipler. akşam vakti ve ben çayımı alıp yeni favori mekanıma çekiliyorum, mutfak masama. anneler gibi...  oysa annem mutfak masası kadını değildi. bir akşam olsun çayını alıp bir köşeye çekilmemişti. ben öyle değilim. ayaklı bir saksı gibi değiştiriyorum yerimi. kendime uygun bir köşe arıyorum tomurcuklanabilmek için. ayaklı da olsa saksı çiçeği olmak feci halde sıkıyor canımı. bir liste yapmıştım zamanında: sevgilinin kokusu gibi içime çekecektim hayatı. şelalenin altında yıkanacak, içinde mektup olan bir şişeyi okyanusa bırakacak,  arabaların uykuya çekildiği bir saatte yola uzanıp gökyüzünü seyredecektim. dört yapraklı yoncamı bulamamıştım henüz. gerçek bir dondurma kamyonu görmemiş, hiç inek sağmamış, işaret dilini öğrenmemiştim. suyun altında öpüşmemiş, yağmurda dans etmemiş, nesilden nesile aktarılacak gizli tarifimi keşfetmemiştim. kucağıma bir oğlak almamış, düşmeden rampadan kayamamış, o ma...
 nisan yirmi dört "... inşasının her anına şahitlik ettiğim bir put vardı içimde. geçtiğimiz senelerde başını yemiştim şimdi de yasını tutuyorum. kutsalınızı kendi ellerinizle yıkmak ne demek siz bilemezsiniz. uğruna ölünecek daha az şey vardır artık. varlığına inanılacak, düzeltmeliyim bunu, varlığının ebediyetine inanılacak. karanlık zamanlarda sığınılacak ve mutlu zamanlar için minnettar olunacak... arabayı sağa çekip saatlerce kusmak istedim. bir devin karnını tekrar doyurmadan önce içindekileri boşaltma hali. gözümü bu sefer onun içindeki putlara diktim. her gün bir parçasını yemişim. bitmemiş. bitirmem için istekli. oysa iştahımı kesiyor bu kurban halleri benim. her hali temiz, her hali uysal, her hali iyi."