arkadaş, sana mektup yazmak eski bir çantayı boşaltmaya benziyor. içi dolu bir çanta bu. işe yaramaz fişleri, yarısı çiğnenmiş sakızları, bozuklukları, kalemlerimi, küçük bir defteri ve parfümümü yatağın üzerine döküyorum tek tek. Hepsi birbiriyle alakasız görünen ama benden bir iz taşıyan parçalar. mektuplarım gibi... al işte, defterden bir sayfa:
arkadaş, tarihim filmlerle şarkılarla tekerrür edip duruyor:
" o, beni değil kafasında oluşturduğu s.ophy'yi seviyor. o yüzden hiç bir zaman tatmin olamayacak fakat benden başkasına da gidemeyecek."
surete duyulan sevgi yani sureti sevmek.
sevmek zamanı filmini bilirsin, bir sahne vardı; halil, meral'i istemiyor ve onu " ben sana değil resmine aşığım. bu seninle alakalı bir mesele değil, resmin ile benim aramda!" diyerek reddediyordu. ne kadar uç geliyor kulağa değil mi, ne kadar absürd? ben bu sahneden sonra filmi biraz durdurmuş ve bir süre izleyememiştim. sindirmem lazımdı. çünkü ben bu sahneyi adım gibi biliyordum.
sevgili benim suretime kendi gönlünden bir ruh üflemiş ve ona "s.ophy" demişti. biz kullar, yaratma yeteneğine sahip değiliz arkadaş. sevgili benden, aşık olduğu kimseyi çıkaramazdı, çıkaramadı. kanımla, canımla, düşümle, korkumla ben bendim. ama o bunu bilmiyordu. gözlerime baktığında bazen arzuladığı kimseyi görür gibi oluyor fakat çok geçmeden kaybediyordu. bakışlarımda ara sıra yakaladığı bir gölgenin hatırına beni bırakıp gidemiyor ama benimle de kalamıyordu. Kolumdan çekiştiriyordu, kanadımdan. "ol!" diyordu. olamazdım. olamadım.
asla yenemeyeceğim bir rakibim olmuştu böylece: kendim. benim asla olamayacağım bir versiyonum. kulağa bir kavuşamama, acı bir aşk hikayesi gibi gelse de aslında öyle değil. bu bir kabulleniş hikayesi.
arkadaş, sen hiç evlat olmadın mı? hiç dost, eş, öğrenci olmadın mı? seni alıp bir etiketin içine koymadılar mı? demediler mi sana "şöyle ol, böyle ol!". hiç senden beklenen kişi olmadığın olmadı mı arkadaş? kim seni, tüm varlığınla tamamen bilip sevdi? sen bile kendini bilemezken suretini aşıp senin sırrına varan kimdi?
ben bir adem oğlu, havva kızı tanımıyorum ki benim sırrıma ermiş olsun. beni bir çerçeveden çıkartıp alsın baş ucuna koysun. görmek, görenle ilgiliymiş arkadaş. obje, biçim değiştirirmiş üstüne düşen her nazarda. varlık yerini bir imgeye bırakıyormuş bir gözle çarpışınca. ben bunu öğrendim ve kabullendim.
Yorumlar
Yorum Gönder