Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
"And olsun zamana. Şüphe yok ki insan, elbette zararda, ziyanda. Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve birbirlerine gerçeği gözetmeyi ve sabretmeyi tavsiye edenler başka." Asr Suresi arkadaş, kelimelerin utanıp göz yaşlarının arkasına saklandığı yerden yazıyorum sana. tarihin en kanlı günlerine tanıklık ederken biliyorum, zarardayım. yine de bir parça teselli verebilmek (bulabilmek) için yazıyorum, haddimi aşarak, hak ve sabırdan bahsedeceğim sana. bir memleket kömür karasına ve kan kırmızısına bulanmışken "hak ve sabır" küstah bir türkü gibi çıkıyor dudaklarımdan ama öyle değil. biz müslümanız. akif'in dizileri dilimde dolanıp duruyor, biliyorsun. "nûr istiyoruz... sen bize yangın veriyorsun! yandık! 'diyoruz... boğmaya kan gönderiyorsun!" on saniye diyordu dün gece bir haber. on saniyede bir bomba düşüyor, gazze'ye ve hemen peşine bir çocuk, yüzü isli. bir anlam bulabilmek için soruyor "makarna yiyordum evimde sonra israil bana ...
 "beni boğmak mı istiyorsun?  benim zaten boğulduğumu fark etmiyor musun?" dün ataklarımdan biri beni yokladığı sırada bu dizeleri içimden tekrar edip duruyordum. kalbim arsız bir ritim tutturduğu için nefes almakta ciddi anlamda zorlandım. biraz hava alabilmek için omuzlarımı geriye ittirerek  boynumu uzatıp ağzını açmış halimle suyun üstündeki  bir yunusa benziyordum ve şiir beni boğulurken de yalnız bırakmıyordu: "kırmızı bir yunusun havada sıçraması olurdu senin gülüşün,  a ma gülmüyorsun." ağzım beş karış açıktı ama gülmüyordum. titremeler, üşümeler uzun süre soluksuz kalmalar... yine de içimde şarkılar çalıyor ve parlak ışıklar görüyordum. boğulmak keskin kırmızıydı mesela. bir de görüntüyü yırtan parlak beyazlar... kafam bir türlü susmuyor, kafam bir türlü susmuyor...* çokça zaman sonra yorgun argın uzanırken düşündüm ben neden normal insanlar gibi geçmişi ve geleceği sabit bir çizgide düşünemiyorum, neden benim acım bile kelimelerle, renklerle, seslerle ...
bir kabustan uyandım az önce. başım ağrıyor, midem bulanıyor ve pazar akşamının kederi üzerimde. eğer pazar gecesinde olmasaydık bile bugünü anlatırken " bir pazar gecesiydi" derdim. ikindi vakti arsız bir bakışın saate takılıp kalması ile başlayan o kasvetli ortam... pencereler açık olsa bile evler basar insanı, odaları dumanlı bir sarı ışık aydınlatır, banyolar-ödevler-tıraşlar yarım kalmış işler... ne varsa yetişmeyen biniverir omuzlara. dinlenememenin kederi ile yetiştirmeye çalışmanın kaygısı karışır birbirine. sonrası mide ağrıları... belki sadece üşüttüm belki pazar akşamından kalma keder var üzerimde. belki de ciddi sindirim problemleri yaşıyorum, yutmaya çalıştığım her şeyi düşününce.   bir kabustan uyandım az önce ve bu bana hiç yabancı değil. kayboluyorum rüyalarımda, evimi bulamıyorum. çocukluktan beri tekrar eden bir şey bu bazen bir otobüste, bazen bir sokakta kalabalıkların arasına karışıyorum.. durun diyorum durmuyorlar, gitmek istiyorum yürüyemiyorum. kaybola...
mevzu derin, acılar tarifsiz. illa bir şey söylemek lazımmış gibi hissediyor insan oysa ben sözcüklere olan inancımı siyasilerin altın yaldızlı masalarında kaybettim. düşüncemi kendime sakladığımdan, safımı gizlediğimden değil bu susuş. fakat birilerine sempatik görünmek için konuşanlardan, hak söylediğini sanıp haksızlık yapanlardan, meseleleri sıradanlaştıranlardan olmaktan, katliamların çerez masalarına meze edilmesine sebep olanlardan olmaktan çekiniyorum.. bu yüzden susmak iyi geliyor bana. susup yapılabilir olanı yapmak. reklamsız.  * cumaya hacı bayram'a gittik bugün. rahmetli dedem için çikolata dağıttım. çünkü o cebinde hep çikolatalar, şeker kaplı leblebiler ve bademler olan bir adamdı. çok yakışıklıydı, çalışkandı. hacının hoca derlerdi. içinde el yazmaları da olan iki kitaplığı vardı. tası kaşığı kendine hastı. muhabbet ehliydi. odasına girmeye korkmazdım ama eşyalarını da hiç ellemedim. ne olurdu bir kerecik bakabilseydim yazmalara? kimseden ima ile de olsa talep ...
yazmayalı uzun zaman olmuş arkadaş, eskiden yazdıklarıma bakınca bu iyiye işaret diyebiliriz belki. neydi o, ben delirmemek için yazıyorum mu? o zaman yeniden bilgisayarın başına oturmama ne diyeceğiz? hiç bir şey. hiç bir şey söylemeyeceğiz.  *** geçtiğimiz gün derste ortaya bir dünya kelime attı hoca, ikisini seçin dedi ve on dakika. seçtiğimiz kelimeleri kendimize ait bir alfabe ile anlatmamızı istedi. korkuyorum'u seçtim ve özledim'i. korkmayı kenara koyalım şimdi, özlemekten bahsetmek istiyorum biraz. yatay özlemden.* üç kesik çizgi çizdim bir de bir ucu şimdi ile sınırlandırılmış bir ucu geçmişe uzanan bir doğru parçası. dedim hocam, bu üç kesik çizgi özlediğimizdir, bir anı. ama zaman doğrusundan ayrı çünkü gerçeklikten ayrıdır hatıralar; onlar bağımsız, kopuk ve uydurma. doğrunun bir ucu şimdiki zamanda çünkü özledim, özlüyorum değil. biri üçgen çizmiş, özlem etime etime batıyor, dedi. *** şu imla ve noktalama mevzusu  günden güne canımı sıkıyor. eğer tuşlara basan ben...