Ana içeriğe atla

mevzu derin, acılar tarifsiz. illa bir şey söylemek lazımmış gibi hissediyor insan oysa ben sözcüklere olan inancımı siyasilerin altın yaldızlı masalarında kaybettim. düşüncemi kendime sakladığımdan, safımı gizlediğimden değil bu susuş. fakat birilerine sempatik görünmek için konuşanlardan, hak söylediğini sanıp haksızlık yapanlardan, meseleleri sıradanlaştıranlardan olmaktan, katliamların çerez masalarına meze edilmesine sebep olanlardan olmaktan çekiniyorum.. bu yüzden susmak iyi geliyor bana. susup yapılabilir olanı yapmak. reklamsız. 

*

cumaya hacı bayram'a gittik bugün. rahmetli dedem için çikolata dağıttım. çünkü o cebinde hep çikolatalar, şeker kaplı leblebiler ve bademler olan bir adamdı. çok yakışıklıydı, çalışkandı. hacının hoca derlerdi. içinde el yazmaları da olan iki kitaplığı vardı. tası kaşığı kendine hastı. muhabbet ehliydi. odasına girmeye korkmazdım ama eşyalarını da hiç ellemedim. ne olurdu bir kerecik bakabilseydim yazmalara? kimseden ima ile de olsa talep etmedim, onları merak ettiğim de kimseciklerin aklına gelmedi. bugün elimde mor ambalajlı çikolatalar bulutlu göğün altında safları gezip durdum. 

yerime oturduğumda hocanın sesi duyuldu. hadisler, haberler, dualar, aminler ve çocuk sesleri. secdeye gittik geldik. sonra tekrar konuştu hoca "bu son namazınızmış gibi kılın... ikindiye çıkıp çıkamayacağınız bilinmez."

Allahuekber. 

durduk namaza.

.

uçağın teki, tekbir almamızla bir uçmaya başladı. kafamı kaldırıp bakmadım ama sesi.. sesi sanki bir tek beni rahatsız ediyor gibiydi. sanki birazdan gökten inecek ve önüme düşecekti. ah dedim ah!* 

ben şimdi oğlu yanında.

 savaşın göbeğinde .

secdeye ulaşıp ulaşamayacağımı bilmeden namaz kılan bir kadın olsam.

...

*

çıkışta bir dostumu gördüm. eşinden ayrılmış. sarıldık. çok sarıldım. ben bir şey demedim o da. durduk öylece. sonra bir daha sarıldık. annem yanımda, dedi kızın bakışları. anneler dayanamaz. anneler dayanamaz, diye tekrarladım bende sadece ikimizin anladığı bir dilde ve öptüm sarıldım. bırakmak istemedim hiç onu. on dakikanın içinde defalarca, tekrar tekrar sarıldım. annem  yanımaydı, babam da. üstelik protesto başlamıştı. birileri slogan atıyordu. ayrıldık.

*

küçücük bir grup toplanmış. tekbirler, sloganlar ve bildiriler. ne diyordu şair? bildirilerin öfkesi* işte tam öyle bir ortam. cenkler, ayinler, kesik başlar, kapıları yumruklayışlar...* bir de incecik bir ağaca yaslanmış ben. "bunlar kim?" dedim babama. baba bunlar kim? eskiden sormazdım hem yabancısı da değildim bu kalabalıkların. babam da şaşırdı. gidelim mi, dedi. gitmeyelim. tarihi yaşamak istiyorum. zamana bir köşesinden değip geçmek istemiyorum. 

kalabalığa gireceğim, dedim. kim toplanmış görmek istiyorum. başıyla onayladı. bilirim bu müsaadeler hep bana hastı. slogan atmadım, kaldırmadım elimi. sanki bir zaman yolcusu gibi iyice içime çektim olanı biteni. satılan bandanaları gördüm çok geçmeden. üzerinde yazılanlar hoşuma gitmedi. geri döndüm. gidelim baba, dedim. ne oldu, dedi. anlattım. anlattım ama ne anlattım? ne oluyor gerçekten? anlamıyorum, dedim. anlamıyorum baba. sen de anlamazsan, dedi. babamın benim küçüklüğümü muhabbetle hoş görmesi. sonra sustuk. çok sustuk. 

*

son zamanlarda dilimde bir dua:

"bana bir daha çocuk kefeni kestirme Rabbim. merhamet et. hepimizi zalimlerin zulmünden koru."

ve bir şiir:

ey adl–i ilâhi, yakacaktın... yaksaydın a mel'unları... tuttun bizi yaktın! küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
binlerle cevâmi yıkılıp hâke serildi!
kalmışsa eğer bir iki mabet, o da mürted: göğsündeki haç, küfrüne fetva–yı müeyyed! dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
bir giryede bin ailenin matemi çağlar!
en kanlı şenâetle kovulmuş vatanından, milyonla hayatın yüreğinden gidiyor kan! islâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
nâ–hak yere feryâd ediyor: acize hak yok! yetmez mi musâb olduğumuz, bunca devâhî? ağzım kurusun... yok musun ey adl–i ilâhi!*

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

 "sihirli bir taca sahip olan küçük bir prens varmış. kötü kalpli büyücü onu kaçırmış. onu dev bir kulede bir hücreye kapatmış ve sesini de alıp götürmüş. hücrenin parmaklıkla kaplı bir penceresi varmış ve prens de oraya durmadan kafasını vurarak birilerinin onu duymasını ve onu kurtarmasını umuyormuş. taç kimsenin duymadığı kadar güzel bir ses çıkarıyormuş, çıkardığı ses kilometrelerce öteden duyulabiliyormuş. ses o kadar güzelmiş ki insanlar havayı hapsederek onu saklamak istemiş. prensi hiç bulamamışlar. hücreden dışarı hiç çıkamamış ama çıkardığı o ses her şeyin içini güzellikle doldurmuş."
herkesleşiyorum galiba, diye geçirdim içimden. kafamda uçları birbirine dolanmış ipler. akşam vakti ve ben çayımı alıp yeni favori mekanıma çekiliyorum, mutfak masama. anneler gibi...  oysa annem mutfak masası kadını değildi. bir akşam olsun çayını alıp bir köşeye çekilmemişti. ben öyle değilim. ayaklı bir saksı gibi değiştiriyorum yerimi. kendime uygun bir köşe arıyorum tomurcuklanabilmek için. ayaklı da olsa saksı çiçeği olmak feci halde sıkıyor canımı. bir liste yapmıştım zamanında: sevgilinin kokusu gibi içime çekecektim hayatı. şelalenin altında yıkanacak, içinde mektup olan bir şişeyi okyanusa bırakacak,  arabaların uykuya çekildiği bir saatte yola uzanıp gökyüzünü seyredecektim. dört yapraklı yoncamı bulamamıştım henüz. gerçek bir dondurma kamyonu görmemiş, hiç inek sağmamış, işaret dilini öğrenmemiştim. suyun altında öpüşmemiş, yağmurda dans etmemiş, nesilden nesile aktarılacak gizli tarifimi keşfetmemiştim. kucağıma bir oğlak almamış, düşmeden rampadan kayamamış, o ma...
 nisan yirmi dört "... inşasının her anına şahitlik ettiğim bir put vardı içimde. geçtiğimiz senelerde başını yemiştim şimdi de yasını tutuyorum. kutsalınızı kendi ellerinizle yıkmak ne demek siz bilemezsiniz. uğruna ölünecek daha az şey vardır artık. varlığına inanılacak, düzeltmeliyim bunu, varlığının ebediyetine inanılacak. karanlık zamanlarda sığınılacak ve mutlu zamanlar için minnettar olunacak... arabayı sağa çekip saatlerce kusmak istedim. bir devin karnını tekrar doyurmadan önce içindekileri boşaltma hali. gözümü bu sefer onun içindeki putlara diktim. her gün bir parçasını yemişim. bitmemiş. bitirmem için istekli. oysa iştahımı kesiyor bu kurban halleri benim. her hali temiz, her hali uysal, her hali iyi."