geçtiğimiz akşam "düşünmek" üzerine konuşuyorduk ve hoca, beni sınıftan koparacak o bilgiyi verdi: "düşünmek ve düşmek; inmek, gitmek, durmak gibi anlamlara gelen tüş'ten türemiştir." hani filmlerde olur ya bir anda sesler boğuklaşır, kamera başrolün yüzüne yakınlaşır... kahramanımızın bedeni kalabalıkların içinde olsa da kafası artık bambaşka ve alemde/alemlerdedir. fakat o alemlerde de görüntüler, sesler net değildir, her şey anlık değişir. işte öyle bir hâl. hoca bilgiyi verdi, geçti ve tüm gece ders devam etti ama ben orada kaldım hem de çukura düşmüş halde. hocanın tetiklemesi ile zihnimde uçuşup duran şeyleri, doğruluklarından emin olmasam da, yazayım ve sistemimden çıksın istiyorum. kamera suratımdan uzaklaşsın ve yeniden kalabalıklara karışabileyim:) *** en başta şunu itiraf etmeliyim "düşmek" benim en sevdiğim kelimelerden biri. çünkü bu kelimeyi duyduğum anda gözümde canlanan görüntülerin ve o görüntülerin beraberinde getirdiği hikayeleri...
bizi aynaların ardından gözetliyorlar pol.*